Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı Özellikleri

CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATININ OLUŞUMU
Cumhuriyetin ilanından günümüze kadar edebiyatımızı etkileyen sosyal, siyasi,
CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATININ OLUŞUMUKültürel, ekonomik, coğrafi olaylar:
Cumhuriyet Dönemi Türk edebiyatının oluşumunda etkili olan ve eserlere yansıyan
Karakteristik özellikler:
· Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatında genel olarak Anadolu’ya yönelme görülür.
· Eserler Anadolu anlatılmış, aydınların Anadolu’yu tanımadıklarından bahsedilmiştir. Bu gibi şeylerle memleket anlayışı ortaya çıkmıştır.


· Aydınların halka yönelmesi ile birlikte kurtuluşun sadece İstanbul’dan
olamayacağı anlaşılmıştır. Anadolu çoğu zaman yöneticiler ve aydınlar tarafından
bir zahire ve asker deposu olarak görülmüş, gerekli hizmet devlet tarafından
verilmemiştir. Yani Osmanlı’nın Anadolu’yu göz ardı etmesi aydınları Anadolu’ya
dönük eserler vermeye itmiştir.
Yukarıda ifade edilen temalar bu dönemin anlayışı hakkında ipuçları vermektedir.

· Cumhuriyetten önceki dönemlerde Anadolu çoğunlukla eserlere yansıtılmamıştır.
· Hikâye ve tiyatrolarda anlatılan olayların çoğu İstanbul’da geçmektedir.
· Cumhuriyetten önceki dönemler de anlatılacak olay yazar tarafından seçilir yazar olayı kurgular öyle anlatırdı. Yani yazılarda çoğunlukla sanat yapma amacı vardı. Cumhuriyetten sonraki dönemlerde ise sanat kaygısı güdülmeksizin doğrudan anlatım kullanılmıştır. Hayat olduğu gibi okuyucuya aktarılmıştır.
· (Türk Edebiyatında Anadolu ilk kez Çalıkuşu romanında anlatılmıştır.)



Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatının dayandığı siyasi, sosyal ve fikri temeller:
1. Milli edebiyat dönemindeki eserlerin konuları Cumhuriyet döneminde devam etti.
2. Atatürk ün kişiliği, ilkeleri anlatıldı. Sevinçler, acılar coşkular işlendi.
3. Çağdaş uygarlık seviyesine yükselmek fikir olarak benimsemek
4. Eskiyi tamamen yok ederek yeniye ulaşmak
5. Anadolu’ya(halka) yönelmek


Buraya kadar öğrendiklerimizden Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatının özelliklerini sıralayalım:

1. Cumhuriyet Döneminde memleket edebiyatı zevkiyle Batı’dan gelen anlatım biçimleri Türk edebiyatında başarılı bir şekilde kullanılmıştır.

2. Cumhuriyet döneminde Anadolu coğrafyası, Anadolu insanının hayatı, zevkleri edebi eserlerde çok fazla işlenmiştir.

3. Cumhuriyet döneminde birey ön plana çıktığı için, bireyi yakından ilgilendiren psikoloji ve psikiyatri bilimlerinden yararlanılmıştır.

4. Cumhuriyet döneminde milleti oluşturan değerler farklı yönleriyle edebi eserlerde yer almıştır.

5. Cumhuriyet döneminde batı düşüncesindeki gelişmelerden doğan yeni açılımlar eserlerde kendini göstermiştir.

6. Sezgicilik, varoluşçuluk, gerçeküstücülük gibi batılı akımların etkisi vardır.

7. Cumhuriyet döneminde önceki dönemlerin tersine İstanbul ve İstanbul hayatına değil; Anadolu’ya ve Anadolu hayatına yönelme söz konusudur.

8. Cumhuriyet döneminde Şiirde hece kullanılmış, dil sadeleşmiş, konularda Anadolu işlenmiş, Anadolu ya yönelme başlamıştır. Çağdaşlaşma için neler yapılması gerektiğinden bahsedilmiş, konu olarak ve eserlerde Atatürk‘ün ilkeleri bir yol olarak görülmüştür. Atatürk ilke ve inkılâplarının halka benimsetilmesi amacıyla eserlere yansıdığı görülür.

Yukarıda ifade edilen temalar bu dönemin anlayışı hakkında ipuçları vermektedir.
· Cumhuriyetten önceki dönemlerde Anadolu çoğunlukla eserlere yansıtılmamıştır.
· Hikâye ve tiyatrolarda anlatılan olayların çoğu İstanbul’da geçmektedir.
· Cumhuriyetten önceki dönemler de anlatılacak olay yazar tarafından seçilir yazar olayı kurgular öyle anlatırdı. Yani yazılarda çoğunlukla sanat yapma amacı vardı. Cumhuriyetten sonraki dönemlerde ise sanat kaygısı güdülmeksizin doğrudan anlatım kullanılmıştır. Hayat olduğu gibi okuyucuya aktarılmıştır.
· (Türk Edebiyatında Anadolu ilk kez Çalıkuşu romanında anlatılmıştır.)



Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatının dayandığı siyasi, sosyal ve fikri temeller:
1. Milli edebiyat dönemindeki eserlerin konuları Cumhuriyet döneminde devam etti.
2. Atatürk ün kişiliği, ilkeleri anlatıldı. Sevinçler, acılar coşkular işlendi.
3. Çağdaş uygarlık seviyesine yükselmek fikir olarak benimsemek
4. Eskiyi tamamen yok ederek yeniye ulaşmak
5. Anadolu’ya(halka) yönelmek


Buraya kadar öğrendiklerimizden Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatının özelliklerini sıralayalım:

1. Cumhuriyet Döneminde memleket edebiyatı zevkiyle Batı’dan gelen anlatım biçimleri Türk edebiyatında başarılı bir şekilde kullanılmıştır.

2. Cumhuriyet döneminde Anadolu coğrafyası, Anadolu insanının hayatı, zevkleri edebi eserlerde çok fazla işlenmiştir.

3. Cumhuriyet döneminde birey ön plana çıktığı için, bireyi yakından ilgilendiren psikoloji ve psikiyatri bilimlerinden yararlanılmıştır.

4. Cumhuriyet döneminde milleti oluşturan değerler farklı yönleriyle edebi eserlerde yer almıştır.

5. Cumhuriyet döneminde batı düşüncesindeki gelişmelerden doğan yeni açılımlar eserlerde kendini göstermiştir.

6. Sezgicilik, varoluşçuluk, gerçeküstücülük gibi batılı akımların etkisi vardır.

7. Cumhuriyet döneminde önceki dönemlerin tersine İstanbul ve İstanbul hayatına değil; Anadolu’ya ve Anadolu hayatına yönelme söz konusudur.

8. Cumhuriyet döneminde Şiirde hece kullanılmış, dil sadeleşmiş, konularda Anadolu işlenmiş, Anadolu ya yönelme başlamıştır. Çağdaşlaşma için neler yapılması gerektiğinden bahsedilmiş, konu olarak ve eserlerde Atatürk‘ün ilkeleri bir yol olarak görülmüştür. Atatürk ilke ve inkılâplarının halka benimsetilmesi amacıyla eserlere yansıdığı görülür.

· Cumhuriyetten önceki dönemlerde Anadolu çoğunlukla eserlere yansıtılmamıştır.
· Hikâye ve tiyatrolarda anlatılan olayların çoğu İstanbul’da geçmektedir.
· Cumhuriyetten önceki dönemler de anlatılacak olay yazar tarafından seçilir yazar olayı kurgular öyle anlatırdı. Yani yazılarda çoğunlukla sanat yapma amacı vardı. Cumhuriyetten sonraki dönemlerde ise sanat kaygısı güdülmeksizin doğrudan anlatım kullanılmıştır. Hayat olduğu gibi okuyucuya aktarılmıştır.
· (Türk Edebiyatında Anadolu ilk kez Çalıkuşu romanında anlatılmıştır.)


Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatının dayandığı siyasi, sosyal ve fikri temeller:
1. Milli edebiyat dönemindeki eserlerin konuları Cumhuriyet döneminde devam etti.
2. Atatürk ün kişiliği, ilkeleri anlatıldı. Sevinçler, acılar coşkular işlendi.
3. Çağdaş uygarlık seviyesine yükselmek fikir olarak benimsemek
4. Eskiyi tamamen yok ederek yeniye ulaşmak
5. Anadolu’ya(halka) yönelmek


Buraya kadar öğrendiklerimizden Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatının özelliklerini sıralayalım:

1. Cumhuriyet Döneminde memleket edebiyatı zevkiyle Batı’dan gelen anlatım biçimleri Türk edebiyatında başarılı bir şekilde kullanılmıştır.

2. Cumhuriyet döneminde Anadolu coğrafyası, Anadolu insanının hayatı, zevkleri edebi eserlerde çok fazla işlenmiştir.

3. Cumhuriyet döneminde birey ön plana çıktığı için, bireyi yakından ilgilendiren psikoloji ve psikiyatri bilimlerinden yararlanılmıştır.

4. Cumhuriyet döneminde milleti oluşturan değerler farklı yönleriyle edebi eserlerde yer almıştır.

5. Cumhuriyet döneminde batı düşüncesindeki gelişmelerden doğan yeni açılımlar eserlerde kendini göstermiştir.

6. Sezgicilik, varoluşçuluk, gerçeküstücülük gibi batılı akımların etkisi vardır.

7. Cumhuriyet döneminde önceki dönemlerin tersine İstanbul ve İstanbul hayatına değil; Anadolu’ya ve Anadolu hayatına yönelme söz konusudur.

8. Cumhuriyet döneminde Şiirde hece kullanılmış, dil sadeleşmiş, konularda Anadolu işlenmiş, Anadolu ya yönelme başlamıştır. Çağdaşlaşma için neler yapılması gerektiğinden bahsedilmiş, konu olarak ve eserlerde Atatürk‘ün ilkeleri bir yol olarak görülmüştür. Atatürk ilke ve inkılâplarının halka benimsetilmesi amacıyla eserlere yansıdığı görülür.


Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatının dayandığı siyasi, sosyal ve fikri temeller:
1. Milli edebiyat dönemindeki eserlerin konuları Cumhuriyet döneminde devam etti.
2. Atatürk ün kişiliği, ilkeleri anlatıldı. Sevinçler, acılar coşkular işlendi.
3. Çağdaş uygarlık seviyesine yükselmek fikir olarak benimsemek
4. Eskiyi tamamen yok ederek yeniye ulaşmak
5. Anadolu’ya(halka) yönelmek


Buraya kadar öğrendiklerimizden Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatının özelliklerini sıralayalım:

1. Cumhuriyet Döneminde memleket edebiyatı zevkiyle Batı’dan gelen anlatım biçimleri Türk edebiyatında başarılı bir şekilde kullanılmıştır.

2. Cumhuriyet döneminde Anadolu coğrafyası, Anadolu insanının hayatı, zevkleri edebi eserlerde çok fazla işlenmiştir.

3. Cumhuriyet döneminde birey ön plana çıktığı için, bireyi yakından ilgilendiren psikoloji ve psikiyatri bilimlerinden yararlanılmıştır.

4. Cumhuriyet döneminde milleti oluşturan değerler farklı yönleriyle edebi eserlerde yer almıştır.

5. Cumhuriyet döneminde batı düşüncesindeki gelişmelerden doğan yeni açılımlar eserlerde kendini göstermiştir.

6. Sezgicilik, varoluşçuluk, gerçeküstücülük gibi batılı akımların etkisi vardır.

7. Cumhuriyet döneminde önceki dönemlerin tersine İstanbul ve İstanbul hayatına değil; Anadolu’ya ve Anadolu hayatına yönelme söz konusudur.

8. Cumhuriyet döneminde Şiirde hece kullanılmış, dil sadeleşmiş, konularda Anadolu işlenmiş, Anadolu ya yönelme başlamıştır. Çağdaşlaşma için neler yapılması gerektiğinden bahsedilmiş, konu olarak ve eserlerde Atatürk‘ün ilkeleri bir yol olarak görülmüştür. Atatürk ilke ve inkılâplarının halka benimsetilmesi amacıyla eserlere yansıdığı görülür.

Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatının dayandığı siyasi, sosyal ve fikri temeller:
1. Milli edebiyat dönemindeki eserlerin konuları Cumhuriyet döneminde devam etti.
2. Atatürk ün kişiliği, ilkeleri anlatıldı. Sevinçler, acılar coşkular işlendi.
3. Çağdaş uygarlık seviyesine yükselmek fikir olarak benimsemek
4. Eskiyi tamamen yok ederek yeniye ulaşmak
5. Anadolu’ya(halka) yönelmek


Buraya kadar öğrendiklerimizden Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatının özelliklerini sıralayalım:

1. Cumhuriyet Döneminde memleket edebiyatı zevkiyle Batı’dan gelen anlatım biçimleri Türk edebiyatında başarılı bir şekilde kullanılmıştır.

2. Cumhuriyet döneminde Anadolu coğrafyası, Anadolu insanının hayatı, zevkleri edebi eserlerde çok fazla işlenmiştir.

3. Cumhuriyet döneminde birey ön plana çıktığı için, bireyi yakından ilgilendiren psikoloji ve psikiyatri bilimlerinden yararlanılmıştır.

4. Cumhuriyet döneminde milleti oluşturan değerler farklı yönleriyle edebi eserlerde yer almıştır.

5. Cumhuriyet döneminde batı düşüncesindeki gelişmelerden doğan yeni açılımlar eserlerde kendini göstermiştir.

6. Sezgicilik, varoluşçuluk, gerçeküstücülük gibi batılı akımların etkisi vardır.

7. Cumhuriyet döneminde önceki dönemlerin tersine İstanbul ve İstanbul hayatına değil; Anadolu’ya ve Anadolu hayatına yönelme söz konusudur.

8. Cumhuriyet döneminde Şiirde hece kullanılmış, dil sadeleşmiş, konularda Anadolu işlenmiş, Anadolu ya yönelme başlamıştır. Çağdaşlaşma için neler yapılması gerektiğinden bahsedilmiş, konu olarak ve eserlerde Atatürk‘ün ilkeleri bir yol olarak görülmüştür. Atatürk ilke ve inkılâplarının halka benimsetilmesi amacıyla eserlere yansıdığı görülür.

Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatının dayandığı siyasi, sosyal ve fikri temeller:
1. Milli edebiyat dönemindeki eserlerin konuları Cumhuriyet döneminde devam etti.
2. Atatürk ün kişiliği, ilkeleri anlatıldı. Sevinçler, acılar coşkular işlendi.
3. Çağdaş uygarlık seviyesine yükselmek fikir olarak benimsemek
4. Eskiyi tamamen yok ederek yeniye ulaşmak
5. Anadolu’ya(halka) yönelmek

Buraya kadar öğrendiklerimizden Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatının özelliklerini sıralayalım:

1. Cumhuriyet Döneminde memleket edebiyatı zevkiyle Batı’dan gelen anlatım biçimleri Türk edebiyatında başarılı bir şekilde kullanılmıştır.

2. Cumhuriyet döneminde Anadolu coğrafyası, Anadolu insanının hayatı, zevkleri edebi eserlerde çok fazla işlenmiştir.

3. Cumhuriyet döneminde birey ön plana çıktığı için, bireyi yakından ilgilendiren psikoloji ve psikiyatri bilimlerinden yararlanılmıştır.

4. Cumhuriyet döneminde milleti oluşturan değerler farklı yönleriyle edebi eserlerde yer almıştır.

5. Cumhuriyet döneminde batı düşüncesindeki gelişmelerden doğan yeni açılımlar eserlerde kendini göstermiştir.

6. Sezgicilik, varoluşçuluk, gerçeküstücülük gibi batılı akımların etkisi vardır.

7. Cumhuriyet döneminde önceki dönemlerin tersine İstanbul ve İstanbul hayatına değil; Anadolu’ya ve Anadolu hayatına yönelme söz konusudur.

8. Cumhuriyet döneminde Şiirde hece kullanılmış, dil sadeleşmiş, konularda Anadolu işlenmiş, Anadolu ya yönelme başlamıştır. Çağdaşlaşma için neler yapılması gerektiğinden bahsedilmiş, konu olarak ve eserlerde Atatürk‘ün ilkeleri bir yol olarak görülmüştür. Atatürk ilke ve inkılâplarının halka benimsetilmesi amacıyla eserlere yansıdığı görülür.

Buraya kadar öğrendiklerimizden Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatının özelliklerini sıralayalım:

1. Cumhuriyet Döneminde memleket edebiyatı zevkiyle Batı’dan gelen anlatım biçimleri Türk edebiyatında başarılı bir şekilde kullanılmıştır.

2. Cumhuriyet döneminde Anadolu coğrafyası, Anadolu insanının hayatı, zevkleri edebi eserlerde çok fazla işlenmiştir.

3. Cumhuriyet döneminde birey ön plana çıktığı için, bireyi yakından ilgilendiren psikoloji ve psikiyatri bilimlerinden yararlanılmıştır.

4. Cumhuriyet döneminde milleti oluşturan değerler farklı yönleriyle edebi eserlerde yer almıştır.

5. Cumhuriyet döneminde batı düşüncesindeki gelişmelerden doğan yeni açılımlar eserlerde kendini göstermiştir.

6. Sezgicilik, varoluşçuluk, gerçeküstücülük gibi batılı akımların etkisi vardır.

7. Cumhuriyet döneminde önceki dönemlerin tersine İstanbul ve İstanbul hayatına değil; Anadolu’ya ve Anadolu hayatına yönelme söz konusudur.

8. Cumhuriyet döneminde Şiirde hece kullanılmış, dil sadeleşmiş, konularda Anadolu işlenmiş, Anadolu ya yönelme başlamıştır. Çağdaşlaşma için neler yapılması gerektiğinden bahsedilmiş, konu olarak ve eserlerde Atatürk‘ün ilkeleri bir yol olarak görülmüştür. Atatürk ilke ve inkılâplarının halka benimsetilmesi amacıyla eserlere yansıdığı görülür.

Buraya kadar öğrendiklerimizden Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatının özelliklerini sıralayalım:
1. Cumhuriyet Döneminde memleket edebiyatı zevkiyle Batı’dan gelen anlatım biçimleri Türk edebiyatında başarılı bir şekilde kullanılmıştır.

2. Cumhuriyet döneminde Anadolu coğrafyası, Anadolu insanının hayatı, zevkleri edebi eserlerde çok fazla işlenmiştir.

3. Cumhuriyet döneminde birey ön plana çıktığı için, bireyi yakından ilgilendiren psikoloji ve psikiyatri bilimlerinden yararlanılmıştır.

4. Cumhuriyet döneminde milleti oluşturan değerler farklı yönleriyle edebi eserlerde yer almıştır.

5. Cumhuriyet döneminde batı düşüncesindeki gelişmelerden doğan yeni açılımlar eserlerde kendini göstermiştir.

6. Sezgicilik, varoluşçuluk, gerçeküstücülük gibi batılı akımların etkisi vardır.

7. Cumhuriyet döneminde önceki dönemlerin tersine İstanbul ve İstanbul hayatına değil; Anadolu’ya ve Anadolu hayatına yönelme söz konusudur.

8. Cumhuriyet döneminde Şiirde hece kullanılmış, dil sadeleşmiş, konularda Anadolu işlenmiş, Anadolu ya yönelme başlamıştır. Çağdaşlaşma için neler yapılması gerektiğinden bahsedilmiş, konu olarak ve eserlerde Atatürk‘ün ilkeleri bir yol olarak görülmüştür. Atatürk ilke ve inkılâplarının halka benimsetilmesi amacıyla eserlere yansıdığı görülür.

1. Cumhuriyet Döneminde memleket edebiyatı zevkiyle Batı’dan gelen anlatım biçimleri Türk edebiyatında başarılı bir şekilde kullanılmıştır.
2. Cumhuriyet döneminde Anadolu coğrafyası, Anadolu insanının hayatı, zevkleri edebi eserlerde çok fazla işlenmiştir.

3. Cumhuriyet döneminde birey ön plana çıktığı için, bireyi yakından ilgilendiren psikoloji ve psikiyatri bilimlerinden yararlanılmıştır.

4. Cumhuriyet döneminde milleti oluşturan değerler farklı yönleriyle edebi eserlerde yer almıştır.

5. Cumhuriyet döneminde batı düşüncesindeki gelişmelerden doğan yeni açılımlar eserlerde kendini göstermiştir.

6. Sezgicilik, varoluşçuluk, gerçeküstücülük gibi batılı akımların etkisi vardır.

7. Cumhuriyet döneminde önceki dönemlerin tersine İstanbul ve İstanbul hayatına değil; Anadolu’ya ve Anadolu hayatına yönelme söz konusudur.

8. Cumhuriyet döneminde Şiirde hece kullanılmış, dil sadeleşmiş, konularda Anadolu işlenmiş, Anadolu ya yönelme başlamıştır. Çağdaşlaşma için neler yapılması gerektiğinden bahsedilmiş, konu olarak ve eserlerde Atatürk‘ün ilkeleri bir yol olarak görülmüştür. Atatürk ilke ve inkılâplarının halka benimsetilmesi amacıyla eserlere yansıdığı görülür.

2. Cumhuriyet döneminde Anadolu coğrafyası, Anadolu insanının hayatı, zevkleri edebi eserlerde çok fazla işlenmiştir.
3. Cumhuriyet döneminde birey ön plana çıktığı için, bireyi yakından ilgilendiren psikoloji ve psikiyatri bilimlerinden yararlanılmıştır.

4. Cumhuriyet döneminde milleti oluşturan değerler farklı yönleriyle edebi eserlerde yer almıştır.

5. Cumhuriyet döneminde batı düşüncesindeki gelişmelerden doğan yeni açılımlar eserlerde kendini göstermiştir.

6. Sezgicilik, varoluşçuluk, gerçeküstücülük gibi batılı akımların etkisi vardır.

7. Cumhuriyet döneminde önceki dönemlerin tersine İstanbul ve İstanbul hayatına değil; Anadolu’ya ve Anadolu hayatına yönelme söz konusudur.

8. Cumhuriyet döneminde Şiirde hece kullanılmış, dil sadeleşmiş, konularda Anadolu işlenmiş, Anadolu ya yönelme başlamıştır. Çağdaşlaşma için neler yapılması gerektiğinden bahsedilmiş, konu olarak ve eserlerde Atatürk‘ün ilkeleri bir yol olarak görülmüştür. Atatürk ilke ve inkılâplarının halka benimsetilmesi amacıyla eserlere yansıdığı görülür.

3. Cumhuriyet döneminde birey ön plana çıktığı için, bireyi yakından ilgilendiren psikoloji ve psikiyatri bilimlerinden yararlanılmıştır.
4. Cumhuriyet döneminde milleti oluşturan değerler farklı yönleriyle edebi eserlerde yer almıştır.

5. Cumhuriyet döneminde batı düşüncesindeki gelişmelerden doğan yeni açılımlar eserlerde kendini göstermiştir.

6. Sezgicilik, varoluşçuluk, gerçeküstücülük gibi batılı akımların etkisi vardır.

7. Cumhuriyet döneminde önceki dönemlerin tersine İstanbul ve İstanbul hayatına değil; Anadolu’ya ve Anadolu hayatına yönelme söz konusudur.

8. Cumhuriyet döneminde Şiirde hece kullanılmış, dil sadeleşmiş, konularda Anadolu işlenmiş, Anadolu ya yönelme başlamıştır. Çağdaşlaşma için neler yapılması gerektiğinden bahsedilmiş, konu olarak ve eserlerde Atatürk‘ün ilkeleri bir yol olarak görülmüştür. Atatürk ilke ve inkılâplarının halka benimsetilmesi amacıyla eserlere yansıdığı görülür.

4. Cumhuriyet döneminde milleti oluşturan değerler farklı yönleriyle edebi eserlerde yer almıştır.
5. Cumhuriyet döneminde batı düşüncesindeki gelişmelerden doğan yeni açılımlar eserlerde kendini göstermiştir.

6. Sezgicilik, varoluşçuluk, gerçeküstücülük gibi batılı akımların etkisi vardır.

7. Cumhuriyet döneminde önceki dönemlerin tersine İstanbul ve İstanbul hayatına değil; Anadolu’ya ve Anadolu hayatına yönelme söz konusudur.

8. Cumhuriyet döneminde Şiirde hece kullanılmış, dil sadeleşmiş, konularda Anadolu işlenmiş, Anadolu ya yönelme başlamıştır. Çağdaşlaşma için neler yapılması gerektiğinden bahsedilmiş, konu olarak ve eserlerde Atatürk‘ün ilkeleri bir yol olarak görülmüştür. Atatürk ilke ve inkılâplarının halka benimsetilmesi amacıyla eserlere yansıdığı görülür.

5. Cumhuriyet döneminde batı düşüncesindeki gelişmelerden doğan yeni açılımlar eserlerde kendini göstermiştir.
6. Sezgicilik, varoluşçuluk, gerçeküstücülük gibi batılı akımların etkisi vardır.

7. Cumhuriyet döneminde önceki dönemlerin tersine İstanbul ve İstanbul hayatına değil; Anadolu’ya ve Anadolu hayatına yönelme söz konusudur.

8. Cumhuriyet döneminde Şiirde hece kullanılmış, dil sadeleşmiş, konularda Anadolu işlenmiş, Anadolu ya yönelme başlamıştır. Çağdaşlaşma için neler yapılması gerektiğinden bahsedilmiş, konu olarak ve eserlerde Atatürk‘ün ilkeleri bir yol olarak görülmüştür. Atatürk ilke ve inkılâplarının halka benimsetilmesi amacıyla eserlere yansıdığı görülür.

6. Sezgicilik, varoluşçuluk, gerçeküstücülük gibi batılı akımların etkisi vardır.
7. Cumhuriyet döneminde önceki dönemlerin tersine İstanbul ve İstanbul hayatına değil; Anadolu’ya ve Anadolu hayatına yönelme söz konusudur.

8. Cumhuriyet döneminde Şiirde hece kullanılmış, dil sadeleşmiş, konularda Anadolu işlenmiş, Anadolu ya yönelme başlamıştır. Çağdaşlaşma için neler yapılması gerektiğinden bahsedilmiş, konu olarak ve eserlerde Atatürk‘ün ilkeleri bir yol olarak görülmüştür. Atatürk ilke ve inkılâplarının halka benimsetilmesi amacıyla eserlere yansıdığı görülür.

7. Cumhuriyet döneminde önceki dönemlerin tersine İstanbul ve İstanbul hayatına değil; Anadolu’ya ve Anadolu hayatına yönelme söz konusudur.
8. Cumhuriyet döneminde Şiirde hece kullanılmış, dil sadeleşmiş, konularda Anadolu işlenmiş, Anadolu ya yönelme başlamıştır. Çağdaşlaşma için neler yapılması gerektiğinden bahsedilmiş, konu olarak ve eserlerde Atatürk‘ün ilkeleri bir yol olarak görülmüştür. Atatürk ilke ve inkılâplarının halka benimsetilmesi amacıyla eserlere yansıdığı görülür.

8. Cumhuriyet döneminde Şiirde hece kullanılmış, dil sadeleşmiş, konularda Anadolu işlenmiş, Anadolu ya yönelme başlamıştır. Çağdaşlaşma için neler yapılması gerektiğinden bahsedilmiş, konu olarak ve eserlerde Atatürk‘ün ilkeleri bir yol olarak görülmüştür. Atatürk ilke ve inkılâplarının halka benimsetilmesi amacıyla eserlere yansıdığı görülür.
b. Meslekî makale: Tıp, ekonomi, sosyoloji gibi bilimin ve bilime dayalı mesleklerin değişik dalları ile ilgili konulan işleyen makale türüdür.
Batıda en çok yaygın bir tür olup ilk örneğini eski Yunan sanatçısı Ksenophon’un “Anabasis” adlı eseriyle vermiştir. Alman filozofu Eflatun’un birçok eseri bu türdendir 18. yüzyılda J. J. Rouseau’nun “ İtiraflar” Goldoni’nin “İyilkik Sever Somurtkan”, Goethe’nin “Şiir ve Gerçek Andre Gide’nin “Jurnaller “bu alanda önemli eserlerdir. 19. yüzyılda Fransız edebiyatında :Victor Hugo’nun”Gördüklerim”, Stendhal!ın “Bencillik Anılar, Verlaine’nin “ İtiraflar Rus yazarTolstoy’un İtidafım” 20. yüzylda dünyanın her ülkesinde çok sayıda edebiyatçı bu türde eserler vermeye devam etmektedir. Bizde, 7. yüzyıla ait “Göktürk Yazıtları” bu türün ilk örneği sayılmaktadır. 16. yüzyılda Hindistan’da bir imparatorluk kurmuş olan Babür Şah’ın yazdığı “Babürname” , 17. yüzyılda Ebul Gazi Bahadır Han’ın yazdığı “Şecere-i Türk” , Katip Çelebi ve Naima’nın bir çok eseri bu türün örneklerindendir. Eski edebiyatta anı özelliği taşıyan “Vakainameler, Gazavatnmeler, sefaretnameler bu türün öenekleri sayılmaktadır
Edebi tür anlamında anı ise bizde

Edebi tür anlamında anı ise bizde Tanzimat döneminde başlamıştir. Önceleri Ebuziya Tevfik ve Ali Suavi çıkardıkları gazetelerde anılarını yayınlarlar Daha sonra Akif Paşa’nın “Tabsıra” Namık Kemal’in “Magaza Mektupları” , Ziya Paşa’nın “Defter-i Amel” Ahmet Mithat Efendi’nin “Menfa” Muallim Naci’nin “Ömer’in Çocukluğu” Servet-i FünunDöneminde; Ahmet Rasim’in “Eşkal-i Zaman”, “Falaka” “ Maharir “,”Şair “ Halit Ziya’nın “Kırk Yıl”, Saray ve Ötesi Hüseyin Cahit Yalçın’ın : “ Edebi Hatıralar”. Son Dönem Edebiyatında Yakup Kadri: “Zoraki Diplomat, Vatan Yolunda , Gençlik ve Edebiyat Hatıraların” Ruşen Eşref Ünaydın : “ Atatürk’ü Özleyiş” Falih Rıfkı Atay : “Çankaya” Halide Edip . “Türk’ün Ateşle İmtihanıYahya Kemal: “ Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım “ Yusuf Ziya Ortaç “ Porteler,” Bizim Yokuş” Ahmet Hamdi Tanpınar . “ Kerkük Anıları” Samet Ağaoğlu: “ Babamın Arkadaşları” Salah Birsel : “Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu” Halikarnas Balıkçısı : “ Mavi Sürgün” Oktay Rıfat . “Şair Dostlarım”
Ayrıca, son dönemde, Celal Bayar, İsmet İnönü, Kazım Karabekir ve Rauf Orbay gibi siyasi kişilerin yazdıkları anılar, yakın tarihimizi aydınlatması bakımından önemli eserlerdir.

Ayrıca, son dönemde, Celal Bayar, İsmet İnönü, Kazım Karabekir ve Rauf Orbay gibi siyasi kişilerin yazdıkları anılar, yakın tarihimizi aydınlatması bakımından önemli eserlerdir.
Kiralık Konak (1922)
Nur Baba (1922)
Hüküm Gecesi (1927)
Sodom ve Gomore (1928)
Yaban (1932)
Ankara (1934)
Bir Sürgün (1937)
Panaroma (2 cilt, 1953)
Hep O Şarkı (1956)
Bir Serencam (1914)
Rahmet (1923)
Milli Savaş Hikâyeleri (1947)
Örümcek Ağı (1925)
Kaldırımlar (1928)
Ben ve Ötesi (1932)
Sonsuzluk Kervanı (1955)
Çile (1962)
Şiirlerim (1969)
Ruh Burkuntularından Hikayeler (1965)
Aynadaki Yalan (1980)
Kafa Kağıdı (1984)

Aynadaki Yalan (1980)
Kafa Kağıdı (1984)
Tohum (1935)
Bir Adam Yaratmak (1938)
Künye (1940)
Para (1942)
Namı Diğer Parmaksız Salih (1949)
Reis Bey (1964)
Abdülhamit Han (1969)
Gençliğimiz (1922)
Şimşek (1923)
Sözde Kızlar (1923)
Mahşer (1924)
Bir Akşamdı (1924)
Süngülerin Gölgesinde (1924)
Bir Genç Kız Kalbinin Cürmü (1925)
Canan (1925)
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (1930)
Fatih-Harbiye (1931)
Atilla (1931)
Bir Tereddüdün Romanı (1933)
Matmazel Noralya’nın Koltuğu (1949)
Yalnızız (1951)
Biz İnsanlar (1959)
Hikayeler (Halil Açıkgöz derledi, 1980)
Gün Doğuyor (1932)
Türk İnkılâbına Bakışlar (1938)
Büyük Avrupa Anketi (1938)
Felsefî Buhran (1939)
Millet ve İnsan (1943)
Mahutlar (1959)
Mistisizm (1961)
Nasyonalizm (1961)
Sosyalizm (1961)
Doğu-Batı Sentezi (1963)
Sanat- Edebiyat-Tenkid (1970)
Osmanlıca-Türkçe- Uydurmaca (1970)
Sosyalizm-Marksizim- Komünizm (1971)
Din-İnkılâp-İrtica (1971)
Çalıkuşu (1922)
Gizli El (1924)
Gizli El (1924)
Damga (1924)
Dudaktan Kalbe (1925)
Akşam Güneşi (1926)
Bir Kadın Düşmanı (1927)
Yeşil Gece (1928)
Acımak (1928)
Yaprak Dökümü (1930)
Kızılcık Dalları (1932)
Gökyüzü (1935)
Eski Hastalık (1938)
Ateş Gecesi (1942)
Değirmen (1944)
Miskinler Tekkesi (1946)
Harabelerin Çiçeği (1953)
Kavak Yelleri (ölümünden sonra 1961)
Son Sığınak (ölümünden sonra 1961)
Kan Davası (ölümünden sonra 1962)

Akşam Güneşi (1926)
Bir Kadın Düşmanı (1927)
Yeşil Gece (1928)
Acımak (1928)
Yaprak Dökümü (1930)
Kızılcık Dalları (1932)
Gökyüzü (1935)
Eski Hastalık (1938)
Ateş Gecesi (1942)
Değirmen (1944)
Miskinler Tekkesi (1946)
Harabelerin Çiçeği (1953)
Kavak Yelleri (ölümünden sonra 1961)
Son Sığınak (ölümünden sonra 1961)
Kan Davası (ölümünden sonra 1962)
Gençlik ve Güzellik (1919)
Roçild Bey (1919)
Eski Ahbap (1919)
Tanrı Misafiri (1927)
Sönmüş Yıldızlar (1928)
Leyla ile Mecnun (1928)
Olağan İşler (1930)


Kılık kıyafet değişikliği
Kadın erkek eşitliği
Yeni partilerin kurulmasına izin verilmesi
Çok partili hayata geçiş
Milletler Cemiyetine Katılış

 AKIMLAR
SEZGİCİLİK (İNTÜİSYONİZM)
Bu akımın düşünceleri büyük ölçüde Fransız filozof Henri Bergson’un sezgicilik/ruhçuluk felsefesine dayanır.
Materyalizme ve pozitivizme karşı olan, idealist bir yakla­şımdır.
Bu anlayışa göre bilginin asıl kaynağı akıl değil sezgidir.
İnsanın sezgi gücünün hayalleri ve duyguları belirlediği, maddenin, varlığın buna bağlı olarak şekillendiği savunulur; dış dünya, varlık, madde, eşya, ruhun, düşüncenin bir ürünüdür.
Sembolist şairlerin, saf şiir anlayışını savunan şairlerin varlığa yaklaşım biçimleri büyük ölçüde sezgici felsefeye dayanır.
Belirleyici olan somut varlık değil, şairin duyuş, görüş, düşünüş tarzıdır. Dış dünya insanın iç dünyasını ifade etmeye yarayan simgeler âlemidir.
Dış dünya, düşünceyle, duyguyla, algıyla, rüyayla anlam­landırılabilir.
Bu akım edebiyatımıza Cumhuriyet Dönemi’nde girmiştir.
Türk şiirinde sezgici yaklaşımın en önemli temsilcisi Ahmet Hamdi Tanpınar’dır.
Necip Fazıl Kısakürek, Asaf Halet Çelebi gibi yazar ve şairler üzerinde de bu anlayışın etkileri vardır.
EGZİSTANSİYALİZM (VAROLUŞÇULUK)
Martin Heidegger’in varoluşçuluk felsefesinin edebiyattaki yansımasıdır.
Edebiyattaki kurucusu Jean Paul Sartre’dır.
Descartes’in “Düşünüyorum öyleyse varım.” felsefesine yani akla dayanır.
Varoluşçuluk, insanın varoluşuyla doğal nesnelere özgü varlık türü arasındaki karşıtlığı büyük bir güçle vurgulayan, iradesi, bilinci ve aklı olan insanların irade ve bilinçten yoksun nesneler dünyasına fırlatılmış olduğunu öne süren bir düşünce akımıdır.
Varoluşçuluğa göre: insan karşılaştığı durumlar karşısında en iyiyi en doğruyu aklıyla seçecektir. Ancak bu bir buna­lımla olacaktır. Dolayısıyla insan sorumluluk bilinciyle ha­reket eder ve kendini var eder. Çünkü insan, karakterini kendi yaratarak var olur.
Cumhuriyet Dönemi’nde edebiyatımıza giren bu akımdan Edip Cansever ve Yusuf Atılgan etkilenmiştir.
SÜRREALİZM (GERÇEKÜSTÜCÜLÜK)
İlkeleri Fransız şair Andre Breton tarafından 1924′te or­taya konulmuştur.
Freud’un psikanaliz yöntemi temel oluşturur.
Sanat, insanı anlatmalı ise insanın gerçek kişiliği, bilinçal­tındaki istek, eğilim ve korkularda ortaya çıkar. Bu nedenle bilinçaltını ortaya çıkaran rüya, sayıklamalar gibi anlatım­lara önem verilir.
Bilinçaltını akıl ve mantıktan üstün tutmuşlardır.
“Otomatik yazı” denen bir yazı sistemi ile sanatçı aklından geçenleri dil bilgisi kurallarını düşünmeden yazar ve böy­lelikle ortaya bir sanat eseri çıkar.

ÖĞRETİCİ METİNLER
Bir yazarın kendi isteğine göre seçtiği herhangi bir konuda kesin yargılara varmadan, kişisel düşüncelerini kendi kendisiyle konuşuyormuş havası taşıyan bir üslupla kaleme aldığı yazılara “deneme” denir. Deneme, yazarın gözlemlediği ya da yaşadığı olay, olgu, durum ve izlediği varlıklarla ya da herhangi bir kavramla ilgili izlenimlerinin belli bir plana bağlı kalmayarak, tamamen kendi kişisel görüşüyle serbestçe yazıya döktüğü kısa metinlerdir. Deneme yazarı öne sürdüğü düşünceyi doğrulama, ispatlama, kanıtlama kaygısı taşımaz. Denemenin inandırıcılığı, ele alınan konunun içtenlikle anlatılmasından kaynaklanır.
Denemenin özellikleri şunlardır:
Denemelerde yazar herhangi bir konudaki görüşlerini kesin kurallara varmadan, kanıtlamaya kalkmadan, okuyucuyu inanmaya zorlamadan anlatır.
Deneme, kişinin kendi dışındaki varlıklarla herhangi bir konuda gerçek ya da hayalî olarak girdiği diyalogun ürünüdür.
Denemeler tek bir konuyu rahat ve akıcı bir biçimde ele alan, çoğu kez yazarının kişisel bakış açısı ve deneyimini aktaran orta uzunluktaki edebî metinlerdir.
Konuların kişisel bir anlayışla işlenmesi; çeşitli sanatçıların aynı konudaki değişik fikir, zevk ve inanışlarını yansıtması bakımından bu tür önemlidir.
Denemeye özgü belirli bir konu yoktur. Konu özgürce seçilir.
Her şey denemenin konusu olabilir. Yeter ki yazarın o konuda bir birikimi olsun. Ancak denemeler daha çok her devrin, her ulusun insanını ilgilendiren konularda yazılır.
Denemelerde diğer fikir yazılarından farklı olarak aşk, dostluk, iyilik, güzellik, ahlak, sevinç, kültür, yiğitlik gibi daha çok soyut ama kalıcı ve evrensel konular işlenir.
Denemeci için konu amaç değil, araçtır; kendi fikirlerini söyleyebilmesi için birer sebep durumundadır. Denemeci, irdelemelerinde tamamen kendini, kendi bilgi ve kültür birikimini, beğeni düzeyini esas alır. Deneme yazarı eserini kaleme alırken okuyucuyu hesaba katmaz. Okuyucunun vereceği tepki konusunda herhangi bir kaygı taşımadan konusunu dilediği şekilde seçer, istediği tarzda işler. Denemeler konuların genellikle derinlemesine işlendiği yazı türleridir. Denemenin en belirgin özelliği, yazarın konuyu kendi kendine konuşuyormuş gibi kaleme almasıdır. Denemenin bu özelliği Nurullah Ataç’ın şu sözleriyle özetlenebilir: “Deneme ben’in ülkesidir. Ben demekten çekinen, her görgüsüne, her görevine ister istemez benliğinden bir parça kattığını kabul etmeyen kişi denemeciliğe özenmesin.”
Bu türün ilk ustalarından Montaigne, denemenin ilkelerini şöyle anlatmaktadır: “Herkes önüne bakar, ben içime bakarım; benim işim yalnız kendimledir. Hep kendimi gözden geçiririm, kendimi yoklarım, kendimi tadarım… Bir şey öğretmem, sadece anlatırım.” Bu bağlamda denemenin her cümlesinde yazarın kendisi vardır. Okuyucu ile yazar arasında bir duygu, düşünce ve ruh alışverişi oluşur. Esere hâkim olan unsur, insanın ta kendisidir.
Dünya Edebiyatında Deneme
Deneme türünün ilk örnekleri, daha “deneme” teriminin bile ortaya çıkmadığı eski Yunan ve Latin edebiyatlarında görülmektedir. Bunlar Epiktetos’un “Sohbetler”, Eflatun un “Diyaloglar”, Cicero’nun ‘Kimi Eserleredir. Seneca’nın bazı eserlerinde de denemelere rastlanmaktadır.
Bugünkü anlamdaki denemenin kurucusu 16. yüzyıl Fransız yazarı Michel de Montaigne’dir (1533-1592). Denemenin ilk örneklerini veren Montaigne yazdığı metinlerin kişisel düşünce ve deneyimlerinin iletilmesine yönelik edebî parçalar olduğunu vurgulamak için “deneme (essai)’ adını seçmiştir. Daha sonra yine çok tanınan İngiliz yazar Francis Bacon (1561-1626) ve Charles Lamb da bu türde eserler kaleme almış ve bu türü geliştirmiştir. Fransız edebiyatında Andre Gide (1869-1951) ve Alain İspanyol edebiyatında ise Miguel Dunamuno, Alman edebiyatında R. Maria Rilke gibi sanatçılar da bu türdeki eserleriyle tanınmıştır.
Türk Edebiyatında Deneme
Deneme türü, Türk edebiyatına Tanzimat’tan sonra Batı’nın etkisiyle girmiştir. Deneme önceleri “Musahabe”, “Tecrübe-i Kalemiyye (kalem tecrübesi)” gibi isimler ile anılmıştır. İlk özel gazete Tercümân-ı Ahvâl (1860)’in yayın hayatına başlamasından itibaren gazetelerde çıkan değişik yazılar, zamanla ayrı bir tür olan deneme için dil, anlatım ve yaklaşım bakımından zemin oluşturmuştur.

MAKALE
Herhangi bir konuda bilgi vermek, bir gerçeği ortaya koymak, bir tezi kanıtlamak veya bir düşünceyi savunmak amacıyla kaleme alınan ve temel öğesi fikir olan yazılara “makale” denir.
Makalenin özellikleri şunlardır:
Makalede temel unsur düşünce “fikir”dir.
Yazar, herhangi bir konudaki görüşlerini, belli kanıtlar, belgeler, inandırıcı veriler kullanarak anlatmaya çalışır, böylece okuyucuyu bilgilendirmeyi amaçlar.
Makalenin amacı; açıklama, eleştiri, tanıtım, bilgilendirme de olabilir. Ama genellikle eleştirel tutum ön plandadır.
Makaleler, yazıldıktan sonra bir araya getirilerek makale kitapları şeklinde yayımlanabilir.
Makalede açık, anlaşılır, ciddi bir dil kullanılır.
Makaleler öğretici yazılardır. Bu nedenle yazar tutarlı, tarafsız, bilimsel bir üslûp kullanır.
Makale Türleri
Makaleler seçilen konuya göre uzun ya da kısa olabilir. Makale her konuda yazılabilir. Makalenin yazılacağı konu güncel olabileceği gibi, felsefi, bilimsel, sanatsal da olabilir. Ancak edebî makale sanatla ilgili konuları işler. Makaleler niteliklerine göre temelde “edebî makale” ve “mesleki makale” olmak üzere iki grupta toplanabilir.
a. Edebî makale: Dil, edebiyat ve sanatla ilgili konuları işleyen makale türüdür.
Türk Edebiyatında Makale
Türk edebiyatında makale türünün ilk örnekleri Tanzimat döneminde görülür. İlk makale, Şinasi tarafından çıkarılan ve ilk özel gazete kabul edilen Tercüman-ı Ahval de (1860) yayımlanmıştır. Türk edebiyatındaki bu ilk makale Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi‘dir. Namık Kemal, Ziya Paşa, Şemsettin Sami, Muallim Naci, Beşir Fuad gibi sanatçılar bu türün gelişmesini sağlamıştır. Servet-i Fünun döneminde ise bu tür yayılmış, gelişmiş, olgunlaşmıştır. Türk edebiyatında makale türünde Hüseyin Cahit, Cenap Şahabettin, Fuat Köprülü, Nurettin Topçu gibi sanatçılar eser vermiştir.

Gezi Yazısı (Seyahatname)
Herhangi bir kimsenin, daha çok bir edebiyat sanatçısının gerek yurt içinde gerekse yurt dışında gezip gördüğü yerlerdeki toplumları, kentleri, yerleri, yaşayışları, âdet ve töreleri, gelenek ve görenekleri, doğal ve tarihî güzellikleri, ilgi çeken değişik yönleri edebî bir üslup içinde kaleme alarak anlatmasına “gezi yazısı” (seyahatname) denir.
Yazar, gezip gördüğü yerlerle ilgili gözlemlerini, incelemelerini, bilgileri bir araya getirerek gezi yazısını yazar. Okur, anlatılan yerleri bu sayede sanki yazarla birlikte geziyormuş hissine kapılır. Gezi yazılarında aydınlatıcı, öğretici bilgiler de yer alır. Amaç, gezilen yeri okuyucuya her yönüyle tanıtmaktır. Bu yapılırken geçmişle gelecek arasında bağ kurulur, toplumların birbirleriyle ilişki kurması ve birbirlerini tanıması, toplumlar arası kültür alışverişi ortamının oluşması sağlanır.
Gezi yazısının özellikleri şunlardır:
Gezi yazılarında, gezilip görülen yerin bütün özellikleri ele alınır.
Gezilen yerin özellikle tarihî, coğrafî, tabiî ve sosyal nitelikleri belirgin şekilde anlatılır.
Gezi yazılarında gezginin dikkatini çeken ve farklı bir özellik gösteren insanlar, tarihî ve tabiî güzellikler, farklı kültürler gibi konular güncel olaylarla da bütünleştirilerek edebî bir üslupla yazıya geçirilir.
Gezi yazılarında ayrıca yörenin dil, din, inanç, âdet, gelenek, görenekleri incelenir. Bölgedeki insanların düşünce yapısı ortaya konur.
Bölge, okuyucunun daha iyi anlaması açısından başka bölgelerle kıyaslanır.
Yazar, gezisi esnasında birçok yer görür, birçok insanla tanışır; bunları hafızasında tutmak zor olduğu için gezi esnasında kısa notlar alır ve bunları hikâye eder.
Gezi yazısı gezilen bölge için belgesel bilgiler içerir. Bu bakımdan gezi yazısında yazar gözlemlerine yer vermeli, yanlış bilgiler aktarmamalıdır. Gezi yazısında gerçek bilgiler verilmelidir. Ancak gezi yazıları her şeye rağmen kişisel bir değerlendirme içerdiği için nesnel verilerden oluşan bilimsel bir belge niteliği taşımaz. Sadece fikir verici bir içeriğe sahiptir. Dış dünyayı yazarın gözüyle anlamaya yarar.
Dünya Edebiyatında Gezi Yazısı
Dünya edebiyatında gezi yazısının ilk örnekleri sayılabilecek eserleri verenlerin başında Heredotos, Marco Polo, İbni Batuda gelir.
Türk Edebiyatında Gezi Yazısı
Eski çağlarda özellikle keşif, ticaret, savaş amacıyla değişik geziler yapılmıştır. Eski Türk edebiyatında gezi yazısına ‘seyahatname” denirdi. Türk edebiyatında en eski seyahatnameler. Timur’un oğlu Şahruh’un yanında bulunan Gıyasüddin Nakkaş ın yazdığı “Acâib’ül-Letâif” ve Ali Ekber Hatâî adlı bir tüccarın kaleme aldığı “Hıtâînâme’dir.
16. yüzyılda yazılan “Baburnâme” ve Kâtibî mahlasıyla tanınan Seyit Ali Reis in “Mirat-ül Memalik (Memleket Aynası)”; Evliya Çelebi’nin 17. yüzyılda yazdığı “Seyahatname” ise dünya edebiyatındaki en iyi örneklerle boy ölçüşebilecek niteliktedir. Bu eserin birinci bölümü her yönü ile İstanbul’u anlatmaktadır. Kanunî Sultan Süleyman’ın hizmetinde bulunmuş olan Pirî Reis’in yazdığı Bahriye adlı eseri verdiği coğrafya ve oşinografya bilgileri dışında mükemmel bir Akdeniz seyahatnamesi sayılabilir. Ancak Türk edebiyatında Batılı anlamda gezi yazısı örnekleri Tanzimat döneminde yazarların Avrupa’ya gitmesiyle verilmeye başlanmıştır. Avrupa’ya giden sanatçılar gördükleri şehirlerle ilgili yazılar yazmışlardır. Özellikle Namık Kemal ve Ziya Paşa bunların başında gelir.
Anı-Gezi Yazısı Farkı
Gezi yazılarında gezilen yerlerle ilgili gözlemler yansıtılırken özne dış dünyadır. Anılarda ise kişi yaşadıklarını veya tanık olduklarını anlatır.
FIKRA (KÖŞE YAZISI)
               Bir yazarın herhangi bir konu veya günlük olaylar hakkındaki görüşlerini, düşüncelerini ayrıntılara inmeden anlattığı gazete ve dergilerde yayımlanan kısa fikir yazılarına Fıkra denir. Bu tür yazıların diğer adı da “Köşe Yazısı”dır. Fıkralar, gazete ve dergilerin belli sütun veya köşelerinde yayımlanır.
            Yazılı kompozisyon türü olarak fıkra düşünsel ağırlıklı, günlük, kısa yazılardır.  Siyasi ve toplumsal olaylar ele alınırken belgelere, kanıtlara, aşırı ayrıntılara yer verilmez. Fıkra yazarı geniş kitlelere seslendiği için dili kolay anlaşılır olmalıdır. Her konuda fıkra yazılabilir.
FIKRA’NIN ÖZELLİKLERİ
1. Günlük olaylar veya düşüncelerle ilgili konular işlenir.
2. Konular tarafsız bir şekilde ele alınmalıdır.
3. Düşünceyi ön plânda olmalıdır.
4. Konular çok değişik açılardan ele almadan, ayrıntılara inmeden işlenir.
5. Yazılanlara okuyucuyu inandırma zorunluluğu yoktur.
6. Yazılanlar okuyucunun ilgisini çekmelidir.
7. Nükteli fıkralardan, kıssalardan, vecize ve atasözlerinden faydalanılmalıdır.
8. Açık, sade ve akıcı bir dil kullanılmalıdır.
 FIKRA’NIN YAZILMA AMACI
               Fıkraların amacı, siyasî, kültürel, ekonomik, toplumsal vb. konuları çok defa eleştirel bir bakış açısıyla anlatarak kamuoyunu yönlendirmektir. Fıkralarda kesin olmaktan ziyade güzel, hoş sonuçlara varmaya; canlı, ilgi çekici olmaya özen gösterilmelidir. Yazar kendi duygu ve düşüncelerini en başarılı şekilde yansıtarak okuyucu ile arasında sıkı bir bağ kurar.
               Not: Bu tür fıkraları, kısa hikâye niteliğindeki, nükteli, mizah öğesi taşıyan fıkralarla karıştırmayınız. Bu tür fıkralarda dinleyeni güldürmek, eğlendirmek ön plandadır. Oysa köşe yazılarında okuyucuyu düşündürmek, güncel bir sorunu dile getirmek esastır.
FIKRA İLE MAKALENİN FARKI
               1. Makalelerde yazılanları ispatlama kaygısı vardır; ancak fıkralarda yazılanları ispatlama kaygısı yoktur.
               2. Makalelerde ciddi, yapmacıksız, bilimsel bir anlatım vardır. Fıkralarda açık, sade ve anlaşılır bir dil kullanılır.
               3. Fıkralar günübirlik yazı türüdür. Makalede ise böyle bir durum yoktur.
               Edebiyatımızda Fıkra yazan ilk kişi Ahmet Rasim’dir.  Bunun dışında Falih Rıfkı Atay, Peyami Safa, Burhan Felek ve Çetin Altan en tanınmış fırka yazarlarıdır.
ANI (HATIRA) TÜRÜ
Bir kimsenin, özellikle tanınmış kişilerin yaşadıkları dönemde gördükleri ya da yaşadıkları ilginç olayları gözlemlerine ve bilgilerine dayanarak anlattıkları yazı türüdür. Tanınmış sanatçı, siyasetçi, ve bilim adamlarının yazdığı anılar onların yaşayışlarını, yaşadıkları dönemdeki önemli olayları anlatması bakımından önemlidir.
Özellikleri :
1 – Yaşanmakta olanı değil, yaşanmış bir konuyu anlatır.
2 – İnsan belleğinde iz bırakan olay ve olguları anlatır
3 – Tarihsel gerçeklerin öğrenilmesine katkı yaptığı için tarihçilere ışık tutar.
4 – Tanınmış, bilim, sanat ve politika adamlarının yaşamlarını çalışma ve araştırmalarını anlatır.
5 – Yazarın unutulmasını istemediği gerçekleri kalıcı kılar.
6 – Geçmiş birinci kişinin ağzından kişisel yargılar ve yorumlarla verilir.
TARİHSEL GELİŞİMİ
ANI İLE GÜNLÜĞÜN BENZER VE FARKLI YANLARI
1 – Anı da günlük gibi bir kişinin başından geçen gerçek yaşantılardan kaynaklanan yazı türüdür .
2- Günlük yaşanırken anı ise yaşandıktan sonra yazılır
3 – Anılar, yazarların yaşlılık çağlarında yazdıkları ve yaşamları boyunca karşılaştıkları olayları nesnel bir şekilde ortaya koyan yazılardır Günlükler ise daha öznel, derin, içten ve ruhun derinliklerinden kopup gelen Anlık duygu ve düşünceler hakimdir.
4 – Anı yazılarının anlatım açısından kurgusal niteliklere sahip olduğunu da söyleyebiliriz Günlükler ise kurgudan uzak yoğun düşüncelerin toplamıdır.
Ahmet Hamdi Tanpınar
23 Haziran 1901’de İstanbul’da doğdu. Kadı Hüseyin Fikri Efendi’nin oğlu. Baytar Mektebi’ni bırakarak girdiği Darülfünun-ı Osmani’nin (Bugünkü İstanbul Üniversitesi) Edebiyat Fakültesi’nden 1923’te mezun oldu. Erzurum, Konya ve Ankara‘daki liselerde öğretmenlik yaptı. Gazi Terbiye Enstitüsü’nde (Gazi Eğitim Enstitüsü) edebiyat dersleri verdi. 1933′ten sonra İstanbul’da Kadıköy Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yaptı. Güzel Sanatlar Akademisi’nde sanat tarihi ve estetik dersleri verdi. 1939′da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde yeni kurulan Türk Edebiyatı Kürsüsü profesörlüğüne getirildi. 1942 ara seçimlerinde CHP’den Maraş Milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girdi, üniversitedeki görevinden ayrıldı. 1946 seçimlerinde tekrar aday gösterilmeyince bir süre Milli Eğitim Müfettişliği yaptı. Güzel Sanatlar Akademisinde tekrar derse girmeye başladı. 1949′da da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne döndü. Bu görevdeyken 24 Ocak 1962’de İstanbul’da yaşamını yitirdi. Adını ilk kez “Altın Kitap” dergisinde yayınlanan “Musul Akşamları” şiiriyle duyurdu. Dergah, Milli Mecmua, Hayat, Görüş, Ülkü, Varlık, Oluş, Kültür Haftası ve Aile dergilerinde şiirleri yayınlandı. Hece vezniyle yazdığı bu ilk şiirler, imge zenginliklikleri ve müzikal nitelikleriyle dikkat çeker. Edebiyat Fakültesi’nde öğrencisi olduğu Yahya Kemal Beyatlı‘dan çok etkilendi. Ama ilk eserlerinde Yahya Kemal’den çok Ahmet Haşim izleri görülür. Haşim gibi o da küçük yaşta kaybettiği annesinin yokluğundan duyduğu acıyı ve kendisini avutacak bir sevginin özlemini dile getirir. İçe dönük bir bakışla doğa ile iletişim kurmaya çalışır. Şiirinin bir başka yönü Bergson felsefesinden kaynanlanan zaman kavramıdır. Onun eserlerinde zaman, basit bir süreklilik değil, çok katlı ve karmaşık bir akıştır. “Ne İçindeyim Zamanın”, “Bursa’da Zaman” şiirleri bu olgunun örnekleridir. İlkromanı “Mahur Beste” 1944′te Ülkü Dergisi’nde yayınlandı. Osmanlı Devleti’nin son döneminde seçkin bir çevrenin yaşayışını sergileyen bu romanın ardandan, kendi yaşamından da izler taşıyan “Huzur” 1949′da basıldı. Huzur, hem bir aşk hem de Tanpınar’ın İstanbul’a olan derin sevgisinin romanıdır. Estetik anlayışının, kültür birikiminin ve geçmiş kültürlere yaslanan yaşam felsefesini yansıttığı bu kitabı Tanpınar’ın en yetkin romanı sayılır. Romanda, Mümtaz ile Nuran’ın aşkı çerçevesinde Doğu ile Batı, eski ile yeni, geçmişin değerleriyle var olan değerler, aşk ile toplumsal sorumluluk arasındaki çatışmayı ve bu çatışmanın doğurduğu bireysel bunalımları irdeler. 1950′de Yeni İstanbul gazetesinde yayınlanan ancak ölümünden sonra 1973′te basılan “Sahnenin Dışındakiler” ile 1961′de basılan “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”nde de iki uygarlık, iki değerler sistemi arasında bocalayan Türk toplumunun ironik tablosu çizilir. Ölümünden sonra plan ve notlarına dayanılarak biraraya getirilen ve 1987′de yayınlanan “AydakiKadın” da da aynı irdeleme vardır. Şiir, roman ve yazılarının yanısıra İstanbul, Bursa, Ankara, Ersurum ve Konya kentlerini doğal, tarihsel ve kültürel yapılarıyla anlattığı 1946′da basılan “5 Şehir” önemli eserleri arasındadır.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu
27 Mart 1889’da Kahire’de doğdu, 13 Aralık 1974’te Ankara’da öldü. Yazar, diplomat, politikacı. Karaosmanoğulları’ndan Abdülkadir Bey ile İkbal Hanım’ın oğlu. Yazar Burhan Asaf Belge’nin eniştesi. Yazar Murat Belge’nin eniştesi. İlköğrenimine ailesiyle birlikte 6 yaşındayken gittiği Manisa’da başladı. 1903’te İzmir İdadisi’ne girdi. Ömer Seyfettin, Şahabeddin Süleyman ve Baha Tevfik ile burada tanıştı. Babasının ölümünden sonra 1905′te annesiyle birlikte Mısır’a gitti. Öğrenimini İskenderiye’deki bir Fransız okulunda tamamladı. 2′nci Meşrutiyet’in ilanından kısa bir süre önce İstanbul’da geldi. 1908’de başladığı İstanbul Hukuk Mektebi’ni bitirmedi. 1909’da Şehabettin Süleyman aracılığıyla Fecr-i Âti topluluğuna katıldı. Muhit, Şiir ve Tefekkür, Servet-i Fünun, Rübab, Türk Yurdu, Peyam-ı Edebi, Yeni Mecmua, İkdam gibi dergi ve gazetelerde yazıları yayınlandı. 1916’da tedavi olmak için gittiği İsviçre’de üç yıl kaldı. Mütareke yıllarında İkdam gazetesindeki yazılarıyla Kurtuluş Savaşı’nı destekledi. 1921’de Ankara’ya çağrıldı. “Tetkik-i Mezalim” komisyonundaki görevi nedeniyle Kütahya, Simav, Gediz, Sakarya yörelerini ddlaştı. Cumhuriyet’in ilanından sonra 1923’te Mardin, 1931’de Manisa milletvekili oldu. Burhan Asaf Belge’nin kızkardaşi Leman Hanım’la evlendi. 1932’de Vedat Nedim Tör, Şevket Süreyya Aydemir, Burhan Asaf Belge ve İsmail Hüsrev Tökin ile birlikte “Kadro” dergisini kurdu. 1934’te dergi kapatıldı. Tiran elçiliğine atandı. 1935’te Prag, 1939’da La Hay, 1942’de Bern, 1949’da Tahran ve 1951’de yine Bern elçiliklerine getirildi. 27 Mayıs 1960’tan sonra Kurucu Meclis üyeliğine seçildi. Siyasal hayatının son görevi 1961-1965 arasındaki Manisa milletvekilliği oldu. Ulus gazetesinin başyazarlığını yaptı. Anadolu Ajansı’nın Yönetim Kurulu Başkanı’ydı. Ölümünden sonra Beşiktaş’ta Yahya Efendi Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Çocukluktan başlayarak babasının zengin kütüphanesinden yararlanıp okuma zevki edindi. Mısır’daki günlerinde bu zevki geliştirdi. Yazarlığa Ümit, Servet-i Fünun, Resimli Kitap gibi dergilerde başladı. Fecr-i Âticiler’in “sanat kişiseldir” görüşünü paylaştığı ve “sanat için sanat” yaptığı bu ilk döneminde “Nirvana” adlı bir oyun, makaleler, denemeler, şiirler ve öyküler yazdı. Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı sırasında ülkenin içinde bulunduğu zor koşullar, sanat anlayışını değiştirmesine yol açtı. Sanatın toplumsal işlevine de ağırlık vermeye başladı. Bu ikinci dönem eserlerinde önce Ömer Seyfettin ve arkadaşlarının dilde yenileşme çabalarına karşı çıktı. Sonra Ziya Gökalp’in de etkisiyle Yeni Lisan ve Milli Edebiyat akımını benimsedi. Daha çok romancı yönüyle ön plana çıktı. Bu türün edebiyatımızdaki önemli temsilcilerinden biri oldu. Yazarlık yaşamı boyunca Batı edebiyatı özelliklerine de sıkı sıkıya bağlı kaldı. Balzac, Flaubert ve Zola’dan etkilendi. Eserlerinde belli tarihsel dönemleri ele aldı. Kiralık Konak I. Dünya Savaşı öncesinin, Hüküm Gecesi II. Meşrutiyet’in, Sodom ve Gomore Mütareke döneminin, Yaban Kurtuluş Savaşı yıllarının, Ankara Cumhuriyet’in ilk on yılının, Bir Sürgün 2′nci Abdülhamid döneminin işlendiği romanlardır. Panorama 1923-1952 yıllarını kapsar. 1955’ten sonra da anıları dışında kitap yazmadı. Romanları arasında en ünlüleri Nur Baba, Kiralık Konak ve Yaban’dır. İlk romanı Nur Baba, 1922’de kitap olarak basılmadan önce gazetede yayınlandı.

ESERLERİ
ROMAN:
ÖYKÜ:

NECİP FAZIL KISAKÜREK
26 Mayıs 1905’te İstanbul’da doğdu. 25 Mayıs 1983’te İstanbul’da yaşamını yitirdi. Çocukluğu büyükbabasının Çemberlitaş’taki konağında geçti. Bahriye Mektebi’nde, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde öğrenim gördü. Felsefe Bölümü’ndeki öğrenimini yarıda bırakarak 1924′te Paris’e gitti. Bu kez Sarbonne Üniversitesi’nde felsefe eğitimi almaya başladı. 1925′te öğrenimini tekrar yarıda bırakıp yurda döndü. 1926-1939 arasında İstanbul’da çeşitli bankalarda çalıştı. 1939-1943 arasında Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Devlet Konservatuvarı, İstanbul Güzel Sanatlar Akadamesi’nde dersler verdi. Yazarlık, yayıncılık yaptı. İlk şiirleri 1922′de “Yeni Mecmua”da yayınlandı. Milli Mecmua, Hayat ve Varlık dergilerinde yayınlanan şiirleriyle tanındı. 14 Mayıs 1929- Ağustos 1936 arasında 17 sayı Ağaç dergisini yayınladı. 1943-1971 arasında “Büyük Doğu” dergisini çıkardı. Son Posta ve Yeni İstanbul gazetelerinde yazarlık yaptı. “Sabırtaşı” (1940) oyunuyla 1947 CHP Piyes Yarışması’nda birincilik kazandı. 1928′de basılan “Kaldırımlar” adlı şiir kitabı büyük ilgi gördü. Bu kitabın ardından uzun süre “Kaldırımlar Şairi” olarak anıldı. 1930’lardan sonra özgün şiirden koptu. Mistisizmi İslami değerlere bağlayan, dinsel ve toplumsal bir kavga sanatına yöneldi. “Sonsuzluk Kervanı” isimli şiir kitabını uzunca bir aradan sonra 1955′te yayınladı. Şiiri, üstün bir algılama sorunu ve mutlak gerçeği, yani Allah’ı arama yolunda sonsuz bir uğraş olarak gördü. Sağlam bir dil yapısına ve tirajik öğelere dayanan mistik eğilimli şiirlerinde çağdaş insanın bunalımlarını işledi. Türk şiirinde bir gizem rüzgarı estirdi, Fazıl Hüsnü Dağlarca ile Cahit Sıtkı Tarancı’nın da aralarında bulunduğu birçok şair üzerinde etkili oldu. Garip akımının ortaya çıkışıyla şiirden uzaklaştı. Güçlü bir yazım tekniğinin görüldüğü tiyatro oyunlarında ise daha çok korku ve kaygı psikolojisini işledi. Anı,makale, inceleme türü eserlerinde daha çok dinsel ve siyasal konuları ele aldı.
ESERLERİ 
ŞİİR: 
ÖYKÜ VE ROMAN: 
OYUNLAR
peyami Safa
1899’da İstanbul’da doğdu, 15 Haziran 1961’de İstanbul’da yaşamını yitirdi. Psikolojik romanlarıyla tanınan yazar. Şair İsmail Safa’nın oğlu. Babası Sivas’ta sürgünde yaşamını yitirdi. Yoksulluk ve 9 yaşında yakalandığı kemik veremi nedeniyle düzenli bir eğitim almadı. Bir yandan çalışırken bir yandan da kendi kendini yetiştirdi. 13 yaşında hayata atıldı. Posta Telgraf Nezareti’nde memur olarak çalıştı. 1914-1918 arasındaöğretmenlik, 1918-1916 arasında gazetecilik yaptı. Hayatını yazıları ile kazandı. Babası gibi şair olan amcaları Ahmed Vefa ve Ali Kâmi’nin yönlendirmesiyle edebiyata başladı. Kardeşi İlhami ile çıkardığı “Yirminci Asır” adlı akşam gazetesinde “Asrın hikâyeleri” başlığıyla yazdığı magazin hikayeleriyle dikkat çekti. Para kaygısıyla yazdığı sıradan yazılarda annesi Server Bedia’nın adından esinlenerek yarattığı “Server Bedii” takma adını kullandı. Bu isimle kaleme aldığı “Cingöz Recai” isimli polisiye dizi romanları büyük ilgi gördü. Kültür Haftası (21 sayı, 15 Ocak-3 Haziran 1936) ve Türk Düşüncesi (63 sayı, 1953-1960) adlarında iki dergi çıkardı. Tasvîr-i Efkâr, Cumhuriyet, Milliyet, Tercüman, Son Havadis gazetelerinde yazdı. Çok sevdiği oğlu Merve’yi askerlik hizmeti yaparken kaybedince derinden sarsıldı. Bu olaydan birkaç ay sonra İstanbul’da beyin kanaması sonucu yaşamını yitirdi. Edirnekapı’da toprağa verildi. Sanat, edebiyat, felsefe, psikoloji, sosyoloji gibi değişik alanlarda yazdığı yazılarla çok yönlü bir yazar oldu. 43 yıl hiç durmadan yazdı. İlk döneminde değişik ilgi alanları içinde sol eğilimli siyasal akımlara ilgi gösterdi. 1930′da basılan ve genç bir hastanın psikolojisini yansıtan otobiyografik romanı “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu”nun ilk baskısını “Nâzım Hikmet“e ithaf etmişti. Ama 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Nazileri savundu. Ölümünden bir süre önce metapsişik konulara yöneldi. 1949′da yayınlanan son eserlerinden “Matmazel Noraliya’nın Koltuğunda”da tıp öğrenimi yaparken bunalıma girerek felsefeye yönelen ve sonuçta mistik dünya görüşünde karar kılan bir gencin öyküsünü anlattı. Edebiyat ve siyaset tartışmalarının hep içinde bulundu.Nâzım Hikmet, Nurullah Ataç, Zekeriya Sertel, Muhsin Ertuğrul, Aziz Nesin’le polemiklere girdi. Ayrıca ders kitapları da yazdı.
ESERLERİ
ROMAN:
ÖYKÜ:
OYUN:
İNCELEME-DENEME:
Reşat Nuri Güntekin
Yorum Yazın
25 Kasım 1889’da İstanbul’da doğdu. 7 Aralık 1956’da Londra’da öldü. İlk öğreniminiÇanakkale‘de Mekteb-i İptidai’de yaptı. Mekteb-i Sultani’de (Galatasaray Lisesi) ve İzmir’de bir Fransız okulunda öğrenim gördü. Sınavla girdiği Darülfünun-ı Osmani Ulum-ı Edebiyat Fakültesi’ni 1912′de bitirdi. Fransızca öğretmeni olarak Bursa Sultanisi’ne atandı. 1916-1919′da İstanbul’da Vefa ve Erenköy liselerinde müdürlük yaptı. 1931′de Milli Eğitimmüfettişi oldu, bütün Anadolu’yu dolaştı. 1939-1943 arasında Çanakkale milletvekiliydi. 1947′de Milli Eğitim Başmüfettişliği’ne getirildi. 1950′de Paris’te Kültür Ateşesi ve UNESCO’da Türkiye temsilcisi oldu. 1954′te emekliye ayrıldı. Bir süre İstanbul Şehir Tiyatroları Edebi Kurul üyeliği yaptı. Kanser tedavisi için gittiği Londra’da yaşamını yitirdi. Cenazesi İstanbul’a getirildi, Karacaahmet Mezarlığı’nda toprağa verildi. Yazı hayatına Birinci Dünya Savaşı sonlarında başladı. İlk eseri “Eski Ahbap” isimli uzun öykü, 1917’de “Diken” dergisinde yayınlandı. 1819-1919′da Zaman gazetesinde “Temaşa Haftaları” başlığıyla tiyatro eleştirileri yazdı. Bu dönemde ŞairNedim, Büyük Mecmua, İnci, Diken dergileri ile Dersaadet ve Zaman gazetelerinde yayınlanan öykü, roman ve oyunlarında kendi adının yanısıra “Hayrettin Rüştü, Mehmet Ferit, Cemil Nimet” gibi takma isimler kullandı. Mizah ve magazin yazılarını da “Ateşböceği, Ağustosböceği, Yıldızböceği” gibi isimlerle yayınladı.
1922′de Vakit Gazetesi’nde tefrika edilen ve aynı yıl katip olarak basılan “Çalıkuşu” romanıyla ünlendi. Bu romanı önce “İstanbul Kızı” adıyla oyun olarak yazmıştı. O dönem koşullarında sahneye konulması olanağı çıkmayınca romana dönüştürdü. Türk edebiyatında gerçekçi romana yönelimin ilk örneklerinden olan Çalıkuşu, dili, anlatımdaki rahatlığı, duygusal yanlarıyla uzun yıllar güncelliğini koruyan bir eser oldu. Sinema ve televizyona da uyarlandı. Romanda, iyi bir eğitim görmüş ve bir aşk nedeniyle hüsran yaşamış İstanbullu genç öğretmen kadın Feride’nin tanıklığıyla Anadolu’nun Kurtuluş Savaşı’ndaki hali yansıtılır. Farklı yaşam biçimleri, farklı anlayışlar, farklı gelenek ve görenekler, toplumsal çatışmalar Feride’nin gündelik yaşamı ve duygu dünyasıyla iç içe verilir. 1927′den sonraki romanlarında da üslubunun temel yapısını değiştirmeden toplumsal sorunlara eğildi. Romanlarında sayısız insan tipi yarattı. Çoğunlukla erkek olan kahramanlarını, dış görünümlerinden çok psikolojik özellikleriyle yansıttı. Mizaha daha geniş yer verdiği öykülerinde de aşk, yalnızlık, fedakarlık, dostluk, ihanet gibi temalar kullandı. Anadolu gezileri sırasındaki gözlemlerini “Anadolu Notları” adıyla kitaplaştırdı. Öğrenciler için kitaplar yazdı, çeviriler yaptı.
ESERLERİ 
ROMAN:
ÖYKÜ: